27 Haziran 2011 Pazartesi

Canım okumak istemiyor..

"Bugün canım yazı yazmak istemiyor" demişti, Çetin Ağabey.. Beş kelimeyle beş yüz sayfaya sığmaz eleştiri yaparak ve basın tarihimize geçmişti. En özlü ve en anlamlı köşe yazısının sahibi olarak..
Hafta sonu Ankara'daydık, tüm aile.. Serpil'in oğlu Ömer'le eşi Başak yıllardır, adeta elleriyle bir ev yapıyorlardı Ümit Köy'de.. Nihayet bitirdiler ve tüm kardeşleri davet ettiler.. Öcal Ağbimler İzmir'den, ben İstanbul'dan.. Serpiller ve Kemaller zaten Ankara'da..

İki gün evden çıkmadım.. Ara sıra televizyona, ama sadece Wimbledon'a baktım.. Ağbim zaman zaman olup biteni merak edip bir haber kanalına döndüğünde, bahçeye çıktım, alt yazıları dahi görmeye tahammül edemediğim için..
Ömer benim okuma merakımı biliyor.. Çıkan bütün gazeteleri aldırıyordu sabah erkenden.. Birini açıp bakmak içimden gelmedi..
Ülkemle ilgili bir tek haber duymak, bir satır haber okumak istemiyorum..
İşte o an anladım, "Bugün canım yazı yazmak istemiyor" diyen Çetin Ağabey'in yıllar önce makale yazmadığını, sadece ruh halini anlattığını..
İnsanın haber dinlemeye, haber okumaya, haber tartışmaya tahammülü olmaması..
Niye peki?..

***

Anayasa Mahkemesi'nin AKP ile ilgili kararı hukuk tarihimize geçti. Çünkü "Hukuki" değil, "Siyasi" bir karardı. Hukuki karar, AKP'nin kapatılması olurdu. Sadece içerde bizler değil, dışarda dünya da nefeslerini kesip bekledi. AKP'nin kapatılması içerde onulması mümkün olmayan yaralar açar, dışarda Türkiye'nin itibarını nerdeyse sıfırlardı..
Halkın oyunu her defasında daha fazla alan bir iktidar partisini kapatmanın "Demokratik" olduğunu dünyaya nasıl anlatırdık ki..
Anayasa Mahkemesi, hukuki kararın feci sonuçlarını çok iyi görerek ve dikkate alarak, çok özel, çok önemli ve çok anlamlı bir siyasi karar çıkardı..
Bugün bu ülkedeki iki seçmenden birinin oyunu alacak düzeye gelen AKP, bu kararla hayatta kaldı.. Türkiye demokrasi yolunda çok önemli bir adım attı. Dünya, Anayasa Mahkemesi'nin kararını alkışla karşıladı.
Ne var ki ayni Anayasa Mahkemesi, bir başka parti DTP hakkında, hukuki karar almakta hiç bir mahzur görmedi. Ahmet Türk gibi bir güvercinin milletvekilliğini de iptal ederek, partiyi kapadı.
Bu karar, demokrasi ve barış yolunda çok önemli rol oynayabilecek bir doğal lider Türk'ü şahin olmaya iterken, kapatılan DTP'nin yerine kurulan BDP'yi de, daha da sert politikalara itti.

Bir basit gözlem, ülkede demokrasinin gelişmesi, insanların daha mutlu olması, barışın ve huzurun sağlanması için yüksek mahkemelerin zaman zaman, kara kaplı kitaplara körü körüne bağlı kalmak yerine, ülke yararını gözetmelerindeki farkı ortaya koyardı..
Ama gördük ki koymadı.
Yüksek Seçim Kurulu, Hatip Dicle hakkında, siyasal bir karar alabilir ve başbakanın "Balkon"da başlattığı "Barış" açılımına en büyük katkıyı yapardı.
Bu ülkede siyasal çözüme inananların sayısı hızla artardı. "Bunların barışla çözüm getirecekleri yok. Niyetleri bizi uyutmak" diyen terör tahrikçilerinin elinden en büyük silahları alınırdı.
Ama YSK, bu beklentiyi boşa çıkardı.
Ardından Ağır Ceza Mahkemelerinin "Hukuki" kararları yağmur gibi geldi.. CHP, MHP ve BDP'den milletvekili seçilmiş, halkın güveni ve oyunu kazanmış insanların, tutukluluklarının devam kararları birbirini izledi.. Haklarında mahkumiyet kararları bile olmayan ve adeta yargısız infaz gibi içerde tutulan insanlar, demokrasinin en önemli aracı sandıktan çıkmış olmalarına rağmen, içerden çıkamadılar.
Mahkemeler, üstelik bazıları "Güya" hukuki karar vermekte inat ve ısrar edip, başbakanın vaad ettiği, ülkenin beklediği, uzlaşma, barışma, huzur ve güven ortamı kurulmasını nerdeyse sağlayacak, "Anlamlı" kararları almadılar..
Üstelik mesela Mahkeme Başkanı "Evet" derken, iki üyenin "Hayır"ı ile alınan kararların ne kadar hukuki oldukları da meydanda iken.. Bu tartışmalı kararı 2- 1 diye alan üç yargıç, ülkenin kaderini düşünmüyorlardı bile..

***

Gözüm, kulağım başbakandaydı.. Balkonda herkese el uzatan, kucak açan, "Eskiyi unutalım. Beyaz defter açalım" diyen başbakanda..
Recep Tayyip Erdoğan AİHM kararlarını çok ağır eleştirmişti. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay kararlarını çok ağır eleştirmişti geçmişte..
Bekliyordum ki, YSK'yı, Ağır Ceza Mahkemelerini de ayni sertlikle eleştirsin..
Bekliyordum ki, "Biz Anayasa'yı bunun için mi değiştirdik?. Yargı reformunu bunun için mi yaptık" desin..
Başbakan tatildeydi..
Konuşan AKP'liler "Efendim kararlar yasaldır" deyip duruyorlardı.. Bir tek Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, samimi bir demokrat olarak ortaya çıktı. Kararları sertçe eleştirdi ve çözümün Meclis'te olduğunu söyledi.
Ama çözüm Meclis'te değil. Bunu hepimiz biliyoruz. Çözüm, Meclis'te karar çoğunluğunu elinde bulunduran AKP'de.. Yani Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın iki dudağının arasında.
Bu ülkede bir gerçek var. Başbakanın istediği her şey oluyor. İstemediği hiçbir şey de olmuyor.
Başbakan da konuşmuyor..
O zaman, neyi niçin okuyasınız ki?.
İçiniz, ruhunuzu daha da kararsın diye mi?.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder