11/06/2011
İleri demokrasimizin neresinde böylesine acımasız dayak atma var? Analardan önce bunu bir yetkili bize anlatabilir mi?
Dün Hopa olaylarını protesto edenlerin Çevik Kuvvet polislerinden nasıl dayak yediklerini gözyaşları içinde anlatanları izlerken içim titredi. Ankara’daki Çevik Kuvvet polisleri, protestocuları otobüsün içine atıp evire çevire defalarca, nöbetleşe dövmüşler. Ellerine kelepçe taktıkları insanlara kaskıyla kafa atanlar bile olmuş. Karakolda da dayak devam etmiş. Emniyette cinsel tacize uğradığını söyleyenlerden tutun, saatlerce kelepçeli olarak karakolda tutulanlara kadar inanılmaz vahşi iddialar. Hakaretleri ve küfürleri saymıyorum bile...
İşkence o kadar fütursuzca ve öylesine sıradan ki, işkenceciler herhangi bir tedbir almaya bile gerek görmemişler. 4 gün boyunca karakolda tutulanlar mahkemeye bile sevk edilmeden salıverildiklerinde gözleri, elleri, ayakları hâlâ mor...
Yahu hani bitmişti? Hani artık ileri demokrasiye geçmiştik? Hani 12 Eylül işkencecilerinden hesap sormaya bile başlamıştık? Bu mudur geldiğimiz nokta?
Bir Ankara polisiyesi
Öğrenci olayları sırasında Ankara’da Çevik Kuvvet’in olaylara son derece soğukkanlı müdahale ettiğini yazmış, bu köşede tebrik etmiştim. Anlaşılan, olayların bir de bizim görmediğimiz, kameraların çekemediği çevik kuvvet araçlarının filmli camlarının arkasında yaşananlar varmış. Otobüste işkenceyi bir Ankara polisiyesi olarak dünya litaratürüne geçirebiliriz. Bu kadar uzun süren bir işkence için de Guinness Rekorlar Kitabı’na başvursak yeridir...
İşin ilginci, işkence görenlerden Hacı Özkan adlı vatandaş, gözaltına alınanların haline itiraz ettiği için gözaltına alınmış. Gözyaşları içinde “Hâlâ orada yaşananları anama söyleyemedim, umarım bu işkenceyi yapanlar analarına söyleyebilirler” diyordu... Bu kaba dayak neyin dayağıdır? İleri demokrasimizin neresinde böylesine acımasız bir dayak atma vardır? Analardan önce bunu bir yetkili bize anlatabilir mi, yoksa ‘ağlarsa anam ağlar gerisi..’ nakaratı mı? E, hani analar ağlamayacaktı? Seçime bir gün kala asıl provokasyon budur işte.
12 ayakkabı 12 bin dolar eder mi?
Bildiğiniz gibi Duvara Karşı’nın Cannes galasından bu yana Nurgül Yeşilçay’ın ayakkabı sorunsalına çözüm ve eleştiri çalışmaları akademik dünyamızda aralıksız devam ediyor! Bir yanda bizim bilim adamları, diğer yanda İsviçreli bilim adamları bu apartman topuklu Nurgül Yeşilçay ayakkabısı sorunsalına kafa yorup duruyor. Bunca zamandır deneyler, testler, istatistikler ile bir yere ulaşılmaya çalışılsa da nafile... Bütün bunlar yetmezmiş gibi dün Nişantaşı’ndan gelen yeni bir haber bütün bilimsel çalışmaları altüst etti. Haberde Nurgül Yeşilçay’ın bir seferde tam 12 adet ayakkabı aldığı ve bunlara da (artık kafiye olsun mudur bilemem) tam 12 bin dolar ödediği yazıyordu. Bir seferde 12 ayrı ayakkabı alma sorunsalını davranış bilimi ordinasyus profesörlerine ve psikologlara havale ederken ekonomistlere, özellikle de kadınlara merakla bir kadın ayakkabısının kaç lira edebileceğini sordum. Aldığım cevap, iyi bir kadın ayakkabısının 250-300 TL olabileceği gibi marka ayakkabıların bu rakamı ‘on’a katlayabileceği şeklindeydi. Evet, ekonomi biliminin çaresiz kaldığı anlardan bir tanesi ile daha karşı karşıyayız sevgili Radikalseverler...
Bilim adamları dün gün boyu yukarıdaki sorulara kafa yorarken benim merak ettiğim, ayakkabıların muhtevasıydı. Konuyla ilgili haberin yanına konulan fotoğrafta Nurgül Yeşilçay her zamanki (ezberlediğimiz) dev apartman topuklu ayakkabısını giymiş gözüküyordu. Eğer bu ayakkabıdan 12 adet daha alındıysa bilimin aciz kaldığı anlardan birine daha tanıklık edeceğiz demekti... Neresinden baksanız çaresizlik!..
Galatasaray’da CHP mi kazandı?
Adnan Polat ateşle oynuyor. Son günlerde İnan Kıraç üzerinden başlayan tartışmanın ortasına Galatasaray Kulübü’nü oturtmuşa benziyor. Böylesine büyük bir camianın başkanlığını yapıp, bunca başarısızlığın ardından demokratik oylarla yönetimden ayrılmasını, anlaşılan hâlâ içine sindirememiş. Galatasaray’da CHP’li bir grubun kendisini başkanlıktan indirdiğini söyleyebilecek kadar gözünü karartmış. Tek kaybedenin Galatasaray olacağı bir polemik.
Forward’lamak parayla
Düne kadar internetteki görüntülerin içerik sağlayıcısı televizyondu. Televizyondaki dizilerin bir gün sonra önemli yerleri kesilip biçiliyor, yarışma programlarından önemli anlar ayıklanıyor ve internet siteleri tarafından tepe tepe kullanılıyordu. Artık bu düzen değişiyor. Televizyonun ürettiği içerik, telif yasaları çerçevesinde koruma altına alınıyor. Bu içeriği telif ve izinsiz yayımlayan internet sitelerine ağır para cezaları getiriliyor. Bu, şu anlama geliyor; artık eskisi gibi isteyen bir site açıp milyonlarca dolarlık prodüksiyonları babasının
malı gibi kullanıp yayımlayamayacak. İzin alması, telifini ödemesi gerekecek. İlk bakışta internetteki özgürlük ortamını kısıtlayacak gibi gözükse de bence tam tersi bir düzene sokacak.
Ama benim asıl önemsediğim, internetin kendi özgün içeriğini üretmesini de sağlayacak ve zorlayacak olması.
Belki başlangıçta televizyon prodüksiyonları gibi milyonlarca dolarlık olmayacak ama sonrasında internet medyası da kendi yolunu bulacak... Bütün bu gelişmelerin tek kazananı ise izleyiciler olacak. Evet, Türkiye’de iyi şeyler de oluyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder