Yüksek Seçim Kurulu adaylık sürecinde de benzer bir karar almış, bazı BDP destekli bağımsız adayların adaylıklarını iptale kalkmıştı. Aynı YSK, “Siz ülkeyi kana mı bulamak istiyorsunuz” eleştirileri üzerine “Ne yapalım oldu artık, bari birkaç belge getirsinler de adaylıkları geri verelim” demiş, belgelerin gelmesi üzerine de “Bak şimdi oldu, artık yeniden adaysınız” kararı alarak BDP destekli bağımsız adaylara yeşil ışık yakmıştı.
Önceki geceden itibaren yaşadıklarımız farklı. Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi ve yerine bir AKP’liye mazbata verilmesi “dönüşü olmayan yol” gibi görünüyor. YSK nasıl bu kadar cesaretli bir kadar aldı, anlamak çok zor. “Hukuk böyle diyor, biz de buna göre karar verdik” diyebilirler de kimse için inandırıcı olmaz bu.
Daha da güçlenerek yerini koruyan iktidar Güneydoğu konusunda daha sert ve şahin bir politika izleyecek gibi bir görünüm vermek istiyor olabilir.
Bu durumda her şey Başbakan Erdoğan’ın artık tatilini bitirip ortaya çıkmasına ve konuşmasına bağlı. Erdoğan’ın yapacağı açıklamalardan bundan sonrası için nasıl bir yol izleyeceğinin ipuçlarını öğrenebiliriz.
Erdoğan gerçekten şimdi gözlendiği gibi sertlik yanlısı bir politika izleyecekse “Hukukun verdiği karara karşı çıkamayız. Buna uymak herkesin görevidir” der. Ondan sonra ne olursa olur.
Yok, hem daha yumuşak ve yeni anayasaya destek isteyecek bir yol tutacaksa “Karar hukukidir ama demokrasiye aykırıdır. Buna rağmen hukuka uyacağız, en kısa zamanda ilgili anayasa maddesi ile kanunları değiştireceğiz” der.
Eğer Başbakan böyle bir açıklama yaparsa, Hatip Dicle zaten kararın düzeltilmesi için itiraz etti, YSK bu itirazı değerlendirir ve kararını değiştirir, üç beş ay beklemeye gerek kalmadan sorun çözülüverir.
Ancak sorun sadece Hatip Dicle ile bitmiyor. Bir de hem KCK hem de Ergenekon davalarının sanıklarının durumu var. Belli ki hâkimler Başbakan’ın bu konuda nasıl bir yöntem uygulanmasını istediğini bilmediklerinden kararı erteliyorlar.
Başbakan’ın hiç zaman geçirmeden tutuklu sanıkların salıverilmesini mi, yoksa tutukluluk hallerinin devam etmesini mi istediğini açıklaması gerekir.
Hatip Dicle’deki durum burada da geçerli. Başbakan sertlik istiyorsa “salmayın sakın” der, mahkemeler rahatlıkla “tutukluluk halinin devamına” kararı alır. Yok eğer Başbakan daha yumuşak gidecekse “salınmaları doğru” der. Mahkemeler de bu doğrultuda karar alır.
Bu nedenle Erdoğan’ın bugünden tezi yok ortaya çıkıp konuşması gerek. Bir vatandaş olarak bunu istemek hakkımız.
Hüzünlü cenaze hüzünlü yüzler
Ataköy Camii’ndeki cenaze namazından sonra Behiç Kılıç’ı uğurladık dün. Yıllarını gazetecilik uğruna mücadele ile geçiren, mesleğin tüm meşakkatlerine katlanan, muhabirlikten yayın müdürlüğüne, yazarlığa ve televizyon programcılığına her işte çalışan Behiç Kılıç’ı 80’li yılların başında tanımıştım.
Hiç birlikte çalışma fırsatımız olmadı.
Son yıllarda, inandığı fikir ve görüşleri hiç çekinmeden, eğilip bükülmeden savundu, dik durmayı başardı. Taviz vermedi.
Hayli zamandır börek rahatsızlığı çektiğini biliyordum. Ne yazık ki böbreğini diyalizle korudu ama kalbi alçaklık yaptı.
Dünkü hüzünlü cenazede 1980’li yılların Günaydın, Hürriyet, Milliyet, Tercüman gazetelerinden tanıdığım, kimini ilk anda hatırlayamadığım birçok dost yüzle karşılaştım.
Kolay değil, 30 yıl geçmiş. Kimi emekli olmuş, kimi ne yazık ki işsizliğin acımasız çarklarına kaptırmış kendini, kimi de bambaşka işlere yönelmiş.
Çoğunda hüzünlü bir ifade, artık bilemem, sadece vakitsiz bir ölümün yarattığı hüzün mü, yoksa verilen onca mücadelenin yarattığı tahribatın hüznü mü?
Yıllar öncesinin sevgili dostlarına artık ancak cenaze törenlerinde rastlamak, bir iki dakika da olsa hasret gidermek teselli etse de, içini buruyor insanın.
AKP Meclis’e tek başına girsin
Okurlardan Levent B. iktidar partisinin “tek partili Meclis” özlemini gidermesi için tüm muhalefet partilerine bir önerisi var. Birlikte okuyalım:
Merhaba Can Bey. Birilerinin “tek partili meclis özlemi” nasıl gerçekleşir konusunda bir şeyler yazmak gereği duydum...
1) YSK’nın Hatip Dicle’nin mazbatasını iptal etmesi sonrasında BDP Meclis’e katılmama noktasına geliyor gibi...
2) Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal serbest bırakılmazsa CHP de Meclis’e girmeme kararı alsın...
3) Engin Alan da serbest bırakılmazsa MHP girmeme kararı alsın...
AKP toplasın Meclis’i tek başına. Bakalım ne olacak?
Haydi bakalım şimdi ne diyeceksiniz?
Geçen hafta sonunda Bursa’da yapılan bir mali polis operasyonunda Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı, İkinci Başkan Haluk Özkıyıcı, Kulüp Genel Müdürü Osman Nuri Biçer ve eski İkinci Başkan Osman Çelik gözaltına alınmışlar, savcılık sorgusundan sonra gönderildikleri mahkede tutuklanmışlardı..
Bu gelişmenin en önemli özelliği, tutuklular arasında AKP’li bir bakanın kardeşinin bulunmasıydı.
Yandaş medya ve seçimden sonra hemen ortaya atılıp kendini göstermeye çalışan yandaş adayları “İşte adalet, hani AKP yargıya hâkim olmuştu. AKP yargıya hâkim olsa bakanın kardeşi tutuklanır mı?” diye sormuşlardı.
Pek akıllıca değildi tabii ki bu tür yorumlar ve haberler. Güldük geçtik.
Dün, yani tutuklamalardan dört gün sonra Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi başta bakanın kardeşi olmak üzere 4 kişiyi serbest bıraktı.
Çok merak ediyorum, bu yandaş takımı şimdi ne diyecek? Heyecana kapılıp üç gün önce “AKP o kadar adil ki, bakan kardeşini bile tutukluyor” diyenler acaba biraz utanacaklar mı?
Elbette ne Bursaspor Başkanı’nın, ne bakan kardeşinin ne de diğerlerinin hapiste kalmasını istiyorum. Sadece başka davalar konusundaki eleştirileri karalamak için bakan kardeşinin birkaç gün tutuklu kalmasını şişirmeye kalkanların gerçek yüzlerinin ne olduğunu söylemek istedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder