Aslında lafı fazla uzatmak istemiyorum. Kısa bir yazı olabilir bu.
Ben idam cezasına karşıyım.
Kim olursa olsun karşıyım.
İskilipli Atıf Hocalar’ın da, Menderesler’in de, Talat Aydemirler’in de, Deniz Gezmişler’in de, Erdal Erenler’in de, Öcalanlar’ın da idam sehpalarına gönderilmesine karşıyım.
Bu benim savunduğum bir ilke.
Ölüm cezasına inanmıyorum.
Devlet Bahçeli, bir seçim kampanyası sırasında kürsüden Öcalan için yağlı bir urgan fırlattığı vakit dehşete kapılmıştım. O urganın defalarca gösterildiği televizyon ekranlarına bakamamıştım.
Şimdi sıra anlaşılan Erdoğan’da.
Yazık.
İdam cezası üzerinden siyaset yapıyor, oy avcılığına çıkabiliyor. MHP’yi yüzde 10 barajının altına iteceğim diye ‘yağlı urgan’dan medet umabiliyor.
Gerçekten çok yazık.
Veya çok acıklı!
Erdoğan diyor ki:
“Ben olsam asardım!”
Devam ediyor:
“Öcalan ABD tarafından Türkiye’ye teslim edildikten sonra iktidarda kim vardı? Merhum Ecevit, Bahçeli, Yılmaz. Ve idamı ne oldu, ertelenmesine dair karar verildi. Altında kimlerin imzası var? Ecevit, Bahçeli, Yılmaz. Ey Bahçeli, sen bunun hesabını nasıl vereceksin? Eğer siz o zaman bunu ertelemeseydiniz, sümen altı yapmamış olsaydınız, şu anda bu iş çoktan bitmiş olacaktı. Bu ülkenin gündeminde de bu tür bir şey olamayacaktı.”
Lafı uzatmak yersiz.
“Ben Öcalan’ı asardım” diyebilen bir Erdoğan...
İdamı savunan bir Erdoğan...
Ölüm cezası üzerinden siyaset yapan, oy avcılığı yapabilen bir Tayyip Erdoğan...
Böyle bir Erdoğan, yarından sonra nasıl olacak da, barış ve demokrasi açısından bu ülkenin bir numaralı sorunu olan Kürt meselesini çözüm rayına oturtabilecek?..
Sözüm Erdoğan’a:
Elde yağlı urganla siyaset yapmanın demokrasilerde, özgürlük ve insan hakları düzenlerinde yeri yoktur.
Ahmet Altan’dan Tayyip Erdoğan’a!
Başbakan Erdoğan bir yazısından dolayı Taraf’ın Başyazarı Ahmet Altan hakkında suç duyurusunda bulundu ve hapse atılmasını istedi. Ahmet Altan önceki gün mahkemede savunmasını yaptı. Bu savunmanın bazı bölümlerini köşeme alıyorum.
* * *
Sayın Yargıç,
Beni buraya, hapse atılmamı isteyerek gönderen adam, bu ülkeye çok yararlı hizmetleri olmuş, değerli bir adamdır.
Kendisi de sıkıntı çekmiş, yargılanmış, hapis yatmış biridir. Benim hapsedilmemi isteyen adam, bu ülkenin başbakanıdır.
Bir zamanlar şiir okuduğu için sistemin efendileri tarafından hapsedilmiş bir kurbanın, kendisi iktidara geldiğinde yazarların hapsedilmesini isteyen birine dönüşmesi, o adamın geçtiği yollarda yaşadığı yenilgilerden değil, zaferlerden dolayı yolunu şaşırdığını gösterir.
Bugün benim burada yazdığım bir yazıdan dolayı sanık sandalyesinde oturmama yol açan mesele, Başbakan’ın bir heykel hakkındaki haksız, yersiz, haddini fevkalade aşan bir hüküm vermesiyle başladı. Kars’taki bir heykele “ucube” diyerek, yıkılmasını istedi.
Kendisi hakkında yazılmış bir yazı karşısında gösterdiği tepki, o yazıyı yazanın hapsedilmesini istemek olacak kadar kendisini önemseyen biri, bir başkasının eseri hakkında bu kadar rahatça aşağılayıcı sözcükler kullanabiliyorsa ve bunu doğal buluyorsa, o adam kendisini kutsallaştırmaya, başkalarını ise saygıyı hak etmeyen insanlar olarak görmeye başlamış demektir.
Ülkemiz çirkin heykellerle, çirkin binalarla dolu, şehir meydanlarında fevkalade kötü yapılmış Atatürk heykelleri, her yanda inançlı insanların da yakınmasına neden olan estetik yoksunu camiler var.
Başbakan, çirkin bulduğu herhangi bir Atatürk heykeline ya da camiye “ucube” diyebilir mi, onları yıktırtabilir mi, cesareti buna yeter mi?
Onlara dokunamayan birinin sahipsiz bir heykeltıraşın heykelini aşağılayarak yıktırtması nasıl tarif edilebilir?
Bir başbakan “beğenmedim” diyerek bir heykeli nasıl yıktırır?
Hangi hakla yıktırır?
Allah muhafaza bu başbakan roman okumaya başlarsa ne olacak, bir düşünün.
Başbakan beğenmediği için Madam Bovary’yi, kocasını aldatan bir kadını anlattığı için Anna Karenina’yı meydanlarda mı yakacağız?
Sokaklarda henüz kitap yakmamayı, Başbakan’ın roman okumamasına mı borçlu olacağız?
Başbakan kendini her türlü eser hakkında hüküm verecek kadar yetkin ve beğenmediği her şeyi yok ettirecek kadar güçlü görüyorsa, Türkiye’de bütün sanat eserlerinin kaderi Başbakan’ın iki dudağı arasına mı sıkışacak?
Buna itiraz etmeyecek miyiz?
Buna isyan etmeyecek miyiz?
Sayın Yargıç,
Vereceğiniz karar benimle ilgili olmayacak.
Siz bu ülkenin hukukunun, keyfi davranışlara, gücün hoyratça kullanılmasına, güçsüzlerin ezilmesine cevaz verip vermediğine karar vereceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder