23 Haziran 2011 Perşembe

Egemenlik milletindir, unutmayalım

Sizi bilmem, ama şu son on gündür karşımıza çıkan hemen her şeyi hayli gecikmeli olarak yaşıyormuşuz hissine kapılıyorum.

Sanki seçimden öncesi için planlanmış olduğu halde bir sebepten sonrasına ertelenmiş gelişmeler bunlar...
Ağzımdan yel alsın; terör eylemleri daha da artar, siyasi gerilimin çapı büyürse şaşırmayacağım.
Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde bizdekine benzer tartışılmayacak sonuç doğuran bir seçimden sonra her şey yerli yerine oturur, huzur ve sükûn avdet eder, herkes önünü görür, rahatlar...
12 Haziran seçiminden sonra yaşananlara bakın: Eylemsizlik kararının uzatılmasına rağmen terör bir çok cepheden saldırmaya başladı... Birileri borsada inişler-çıkışlar yaşatmaya çalışarak belirsizlik pompalama derdinde...

Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) Hatip Dicle'yle ilgili aldığı karar bütün bunların üstüne tuz biber serpmiş bulunuyor.
Unutmayalım: YSK seçimden önce KCK davasından yargılanan bazı BDP-destekli bağımsızın adaylığına itiraz etmişti. Sonradan itirazından vazgeçen YSK, şimdi, adaylığına geçit verdiği kişinin, seçimi kazanıp mazbatasını da aldığı halde, milletvekili olmasını engelliyor...
Hiç kuşkusuz, ülke sevgisi tartışılmayacak hukuk adamlarından oluşuyordur kararı oybirliğiyle alan YSK; ancak sonuç yine de değişmiyor: Kararlarının kaldırdığı toz duman yüzünden, 12 Haziran seçiminin yatıştırıcı etkisi, yerini hızla kargaşa ortamına bırakıyor...
CHP ve MHP listelerinden seçildikleri halde, savcıların "Meclis'e giremezler" dediği bazı tutuklularla ilgili tavsiyeye yargıçların uyması da hepsinin üzerine tüy dikti.
Bir arkadaşlarının önü kesilince, BDP-destekli diğer 35 milletvekili de, YSK kararına tepki olarak, Meclis'e girmeyeceklerini açıkladı. BDP-destekli milletvekillerinin Meclis çalışmalarından uzak durması bir siyasi krize kapı aralıyor.
Keşke böyle bir karar almak yerine, Hatip Dicle'nin günün sonunda Meclis'e girmesini sağlayacak daha siyasi bir çözüm arayışı yolunu seçseydi BDP'liler... Keşke kararlarının kimleri sevindirdiğini iyi gözleyerek konu üzerinde yeniden düşünseler...
Düşünmeleri gereken nokta şu: Türkiye bu seçimle tarihi bir fırsat yakaladı; 'Kürt sorunu' ile yüzleşip çözüm bulma fırsatını... Güçlü bir iktidar çıkardı sandık; iktidarın "Bu sorunu çözersen, sen çözersin" denildiği biçiminde yorumlayabileceği bir sonuç bu... Sandığın 'Kürt sorunu'nun çözümünde 'ortak' olabilecek BDP'li milletvekilleri sayısını artırması da yine bu fırsatla ilgili...
Seçilmiş 40 kadar milletvekilinin YSK veya mahkeme kararlarıyla yerlerini alamadıkları bir Meclis, milletin siyasete tanıdığı fırsatı kullanamaz.
Gelin de işin içinden çıkın bakalım...
İşin içinden çıkışın yolunu bulması gereken yine siyaset kurumudur. Egemenlik gerçekten kayıtsız ve şartsız milletin ise, egemenliğini seçilmiş temsilcileri eliyle yürütecektir millet; seçilmiş bütün temsilcilerin yerini alamadığı bir Meclis'in temsil kabiliyeti olmaz. Yemine hazırlanan milletvekilleri ve partiler bu demokratik gerçekliği asla unutmamalı.
O zamana kadar başka çıkış yolu bulunamazsa, bu Meclis'in ilk işi, aralarına gelmeleri önlenen yasaklı milletvekillerinin önündeki engelleri kaldırmak olmalı. f.koru@zaman.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder