Olacağı buydu...
Hep, “keriz”leri bol bir ülkede “kriz”ler eksik olmaz derdim ya, işte nur topu gibi bir “kriz”imiz daha oldu.
Dün de yazdım;
Gelin, hep birlikte YSK’nın üzerine çullanalım; “Sen ne yapıyorsun arkadaş?.. Senin görevin; milletin iradesini Meclis’e göndermektir, oligarşi safında yer alıp, kaos üretmek değil!” diyelim... Dahasını da diyelim!.. Hatta, daha fazlasını da diyelim!..
Gelin, hep birlikte YSK’yı topa tutalım, tokatlayalım, evire-çevire dövelim!..
Ama, merhum Nasreddin Hoca’nın dediği gibi, “hırsız”ın hiç mi suçu yok?..
TEK SUÇLU YSK MI?
Tamam, YSK “suçlu”dur!..
Peki BDP’nin hiç mi suçu yok?..
Hatip Dicle’nin “kesinleşmiş cezası” olduğunu, dolayısıyla “milletvekili olamayacağını” bile bile, onu niye aday gösterdiler?..
Aynı durum, CHP ve MHP için de geçerli... İlk önce, “Yok öyle bir şey” diyen, ama daha sonra Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ı aday gösterip, “Silivri’den Ankara’ya tünel kazma” operasyonunu başlatan, bu tavrını savunmak için de; “Hani nerede Ergenekon?.. Adresini bilsem, gidip üye olacağım!” diyen Bay Kemal Kılıçdaroğlu; kelimenin tam anlamıyla, “Bile bile lâdes” yaptı ve “Ergenekon sanıkları”nı aday gösterdi.
İşte dün, mahkeme karar verdi:
“Tahliye edilemezler!”
Yani, “milletvekili olamaz”lar!..
Peki, bu kararı veren mahkemenin CHP’ye bir garezi mi var?..
Elbette hayır!..
Onlar, “yasa”ları uyguluyorlar!..
Dolayısıyla;
YSK’nın veya “mahkeme”lerin verdiği kararlar, “vicdanlara ters” gelse de, “hukuk”a uygundur!..
SOKAK ÇÖZÜM DEĞİL!
Peki ne olacak?..
Olması gereken şudur:
Geleceksin Meclis’e, varolan sakatlığı “elbirliği” ile düzeltmeye katkıda bulunacaksın!
Ama, sen ne yapıyorsun?..
“Gelmem” diyorsun;
“6 eksikle Meclis’e gelmem!”
Sadece “gelmem” demekle de kalmıyor, “tehdit”ler savuruyorsun!..
“Sokağa ineriz!..
Yakarız!.. Yıkarız!”
12 Haziran’da “oy” atan eller, bugün “molotof” atacak öyle mi?..
Bu mu çözüm?..
Bir de kalkmış;
Hükümet’i suçluyorsun!..
El insaf!..
“Yargı”dan yana “en mağdur” olanlardan biri de “Hükümet” iken, sen kalkmış Hükümet’i suçluyorsun!..
Biliyorum ben bu mantığı!..
Sokakta yürürken kafana “saksı” düşse, gökten “meteor” yağsa, bunu da Hükümet’ten bilirsin!..
Sen, göz göre göre ve de bile bile Hatip Dicle’yi aday göstereceksin, sonra da “YSK’nın kararı Kürt halkına yöneliktir” diyeceksin!..
Biz de bunu yutacağız, öyle mi?..
Ne yani;
“Kürt halkı”nı tek başına sen mi temsil ediyorsun?.. Ya da, “Hatip Dicle” demek, “Kürt halkı” demek midir?..
“YSK’nın kararı Kürt halkını hedef alıyor” ise, sormazlar mı adama?..
Niye “diğerleri”nin milletvekilliği düşürülmedi de Hatip Dicle’nin milletvekilliği düşürüldü?..
“Dicle’nin avukatları”, müvekkillerinin durumunun “seçilmeye engel” olduğunu bile bile, bunu “Kürt kamuoyu”ndan neden “gizlediler?..”
98’LİK İHTİYARIN SUÇU!
Şimdi kalkmış, diyorsun ki;
“Terör örgütünün propagandasını yapmak” gibi bir “suç” olur mu?..
Bu ülkede öyle “suç”lar var ki!..
Çok saçma ama yasalar böyle!..
Meselâ, dünkü Akit’te yer alan Adıyamanlı Hacı Sertel’in durumu...
Adam 98 yaşında...
O kadar “yaşlı” ve o kadar “takatsiz” ki; “altını temizlemek”ten bile aciz!..
Ama “cezaevi”nde!..
Peki, “4 yıl 2 ay hapis” cezası almasına sebep olan “suç” ne?..
“Evinde silah bulundurmak!”
Peki, sormak gerekmez mi;
“Altını temizlemekten bile aciz” bir adam, o “silâh”la ne yapacaktı?..
Adam mı öldürecekti?..
Hiç olur mu öyle şey?..
“Tuvalete gitmeye” bile takati olmayan bir adamın, “tetiğe basma” gücü olabilir mi?..
Ama, “yasa”lar böyle!..
Sırf “evinde silah bulundurdu” diye, 98 yaşındaki adamcağıza basmışlar cezayı!.. Hem de, 4 yıl 2 ay hapis!..
Bu karar, elbette “vicdan”ları kanatır, insanı isyan ettirir!..
Ama, hakim ne yapsın?..
“Yasa”lar böyle!..
O halde, ne olacak?..
“Saçmalık” giderilecek!..
Kim giderecek?..
Elbette Meclis!..
Peki, ortada böyle “saçma bir yasa” var diye, “Hacı Sertel’in yakınları”, kalkıp da sokağa mı çıksın?.. Sokağa çıkıp, ortalığı savaş alanına mı çevirsin?..
Hayır... Onlar, “yapılması gerekeni” yapmış ve soruna “demokratik yollar”dan çözüm bulmaya çalışıyor!..
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir mektup yazıp, “hastanın affedilmesini” istemişler!..
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de,
Herhalde “gereğini” yapacaktır!..
Aynı durum, “BDP’liler” için de geçerlidir!.. Demokratik bir ülkede çözümün adresi “sokak” değil, Meclis’tir!..
Geleceksin Meclis’e, oturup konuşacaksın “Hükümet” ve “muhalefet”le!.. Haklı bir talep, elbette karşılanır!..
Kaldı ki, CHP’liler açıklama yapıp, “Destek veririz” diyorlar!..
Ama BDP’liler ne diyor;
“Biz gelmeyiz!.. Siz çözümü bulun, biz ondan sonra geliriz!”
Hay hay, emriniz olur!..
Siparişinizi burada mı yiyeceksiniz, yoksa paket mi yapalım?..
Beyefendiler hem Meclis’e gelip “çözüme katkı” sunmayacaklar, hem de “Çözümü siz bulun!” diye talimat verecekler!..
Meclis’te “uşak”ları var ya!..
Yemeği pişirip, beyefendilerin önüne koyacaklar!..
Nerede bu yoğurdun bolluğu?!?..
APO NE DİYECEK?
Merak ediyorum, BDP’lilerin “önder”leri ne diyecek bu işe?..
Hani, ikide bir, “önderlik de önderlik” diyorlar ve sözümona “tuvalete giderken bile” ondan onay alıyorlar ya, acaba YSK’nın kararı sonrasında yapılan “Meclis boykotu” açıklamasına “İmralı sakini Öcalan” ne diyecek?..
Malûm, “DTP’nin kapatılması” kararından sonra da “Sine-i Kürt’e dönme” kararı almışlar ve Ankara’yı boşaltıp Diyarbakır’a gitmişlerdi.
Ama sonra;
“İmralı’dan mesaj” geldi;
“Meclis’e dönün!”
Onlar da dönmüşlerdi!..
Öyle sanıyorum ki;
Apo’dan “yeni bir mesaj” gelecek ve diyecektir ki; “YSK’nın kararı kabul edilemez!.. Ama siz yine de Meclis’e gidin ve çözüme katkı sunun!”
ARA SEÇİM İHTİMALİ!
Ben, Apo’nun böyle diyeceğini sanıyorum... Eğer bunları demez de, “boykot kararını destekleyen” bir açıklama yaparsa, işte o zaman “ara seçim” ihtimali gündeme gelir!..
Çünkü, Anayasa’ya göre;
“Meclis üye tamsayısının yüzde 5’inin boşaldığı hallerde, 3 ay içinde ara seçime gidilmesi” gerekiyor.
Bu durumda; “35 milletvekilliği” için yeniden “seçim” yapılır!.. Ama bundan, BDP’nin “kârlı” çıkacağını hiç sanmıyorum!.. Kürt halkı; “Yetti artık!.. Hep kriz, hep kriz!.. Bıktık bu kaostan!” deyip, BDP’ye verdiği desteği çekebilir!..
BDP’liler bunu da düşünmeli ve ortada bir “oyun” olduğunu düşünüyorlarsa, Meclis’e gelip, bu oyunu bozmalıdırlar!..
Aksi halde, kendileri kaybeder!..
Çünkü; “sokak”la, “tehdit”le, “terör”le bir yere varmak mümkün değildir!..
Diyorlar ki;
“Bizim rahat olmadığımız bir yerde, hiç kimse rahat edemez!”
Tamam, hiç kimse rahat edemez de, Kürt halkı rahat edebilir mi?..
Bu “kaos”u fırsat bilen “Ergenekoncu taife”nin boş duracağını mı sanıyorsunuz?..
Onlar da, alttan alta bu süreci kullanırlar ve ülkeyi yangın yerine çevirebilirler!
Peki, bunun zararı kime?..
Elbette “Kürt halkı”na!..
Yeniden “faili meçhul”lere dönüş!..
Uzun lâfın kısası;
BDP, aklını başına almalıdır!..
1991’DE GİT, 2011’DE GEL!
Ve şunu düşünmelidirler;
Bundan “20 yıl” öncesinde, yani 1991’de Kürt milletvekilleri “Meclis’ten atılmak” isteniyordu.
Hatta, yaka-paça atıldılar da!..
Ama bugün;
“Meclis’e gelin” deniliyor kendilerine!
“Meclis’e gelin, birlikte çözelim!”
Bu da bir “aşama”, bu da bir “şans” değil mi?.. Sana “el” uzatıp “gel” diyorlar ama sen, “sıkılmış yumruk”la mukabelede bulunuyor, “gelmem” diyorsun!..
Tıpkı, merhum Nasreddin Hoca fıkrasında olduğu gibi... Hani, Nasreddin Hoca’nın evine “hırsız” girmiş ve evin alt katından gelen “tıkırtı”lar üzerine Hoca’nın oğlu, aşağı inip, babasına seslenmiş ya;
“Baba, hırsızı yakaladım!”
Hoca merhum da, demiş ya;
“O halde tut getir!”
Oğlu, aşağıdan cevap vermiş ya;
“Baba, gelmiyor!”
“Öyleyse bırak gitsin!”
“Baba, gitmiyor!”
“Eee, bırak, sen gel o zaman!”
“Baba, bırakmıyor!”
Demek oluyor ki; “yakalanan” hırsız değil, Hoca’nın oğludur!..
Onun için gelemiyor!..
Acaba, “BDP’lileri yakalayan” kim?!?
Birileri yakalamış ki;
“Meclis’e gelemiyorlar!”
Ne var ki;
Sabrın da bir sonu var!..
Bir gün gelir ki;
“Ne halin varsa gör!” derler adama... Git, ne yapacaksan yap!..
Bence “sabır”lar zorlanmamalı, “sıkılı yumruk”lar açılmalı ve çözüm “sokak”ta değil, “Meclis”te aranmalı!..
Bunun başka yolu yok!..
Çin malı çocuk bezi!
Yayın Kurulu toplantılarında, “bilgi alamadığımız” bir kişi veya kuruluş hakkında, zaman zaman şöyle deriz: “Adamlar çocuk bezi gibi, dışarı hiçbir şey sızdırmıyorlar!”
“Kaliteli çocuk bezleri” de öyledir ya... Her şeyi içine hapseder, dışarı bir şey sızdırmaz!..
Ama, CHP’de durumlar fecaat!..
İçeride ne konuşulsa, dışarı sızıyor!..
Genel Başkan Bay Kılıçdaroğlu, 15 Haziran tarihli Merkez Yürütme Kurulu toplantısında, AK Parti’ye oy veren 21 milyon insanı; “Kendilerini esir alan AK Parti’ye aşık olmak”la, yani “Stockholm Sendromu”na yakalanmakla suçlamıştı ya; bu ifadesinin gazetelere sızdırılmasından yakınan Bay Kılıçdaroğlu, önceki günkü MYK’da, “CHP’li yöneticiler”e okkalı bir fırça atıp, demiş ki;
“OIacak şey değil!.. Burada ne konuşuyorsak, çarşaf çarşaf gazetelerde okuyoruz!.. Burada konuşulan, burada kalmalı!.. Artık susun arkadaşlar!”
Ne ilginç değil mi; “Sızdırmayın” dediği bu konuşma da “sızdı” basına!.. Demek ki; “bez”de bir problem var!.. Bez “kaliteli” değil de, “Çin malı” olmalı ki, anında dışarı sızdırıyor!..
Gerçi, “basın” olarak; böylesi bizim işimize gelir ama; “sızma”dan şikâyet eden Kılıçdaroğlu’na naçizane bir tavsiyemiz var: Ya “ağzına kilit” vuracaksın, ya da; paraya kıyıp “kaliteli bez” alacaksın!.. Yoksa, “sızma”ları önleyemezsin!.. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder