Türk Kürt önce olayı soğukkanlılıkla analiz edelim.
Kürt oylarının önünü kesmek için seçim barajını %10'da tuttuk.(Bu saptamaya katılmayan varsa uzayda yaşıyor demektir.)
Onlar da "bağımsız aday" yöntemiyle Meclis'e Kürt temsilci göndermenin yolunu buldular.
2011 seçimlerinde iyi örgütlendiler ve 36 Kürt temsilci Meclis'e girdi.
Bu arada seçim sürecinde bunlardan birinin (Hatip Dicle) kesinleşmiş hapis cezası olduğu ortaya çıktı. Cezanın nedeni de terör örgütünün propagandasını yapmak. Yüksek Seçim Kurulu bu bilgiyi öğrenir öğrenmez savunma istedi. Savunma geldi.
Anayasa'ya göre eğer bir yıldan fazla kesinleşmiş cezanız varsa milletvekili seçilemiyorsunuz. YSK bu maddeye dayanarak Diyarbakır'dan 85.000 oy alan Hatip Dicle'nin milletvekilliğini düşürdü.
Bu durumda Hatip Dicle bağımsız aday olduğu için bu 85.000 oy çöpe gidecek. Büyük olasılıkla da başka partiden biri milletvekili seçilecek.
Olay budur!
Hatip Dicle milletvekili adaylığına başvurduğunda bu kesinleşmiş cezadan ve Anayasa'nın ilgili maddesinden haberi yok muydu?
Belki vardı ama burası Türkiye. Kimin neye, nasıl karar vereceğine kim karar verebilir? Sonunda Dicle'nin adaylığına izin verildi ve seçildi. Eğer adaylık sürecinde devlet kurumları buna engel olamadıysa seçmenin ve Dicle'nin suçu ne?
Günün sonunda Dicle milletvekili seçildi ve Anayasa'da milletvekili seçilme şartları yazıyor. Milletvekilliğinden düşürülme şartları yazmıyor ki!
Dicle ile ilgili olarak YSK bu saatten sonra ancak bir sonraki seçimle ilgili olarak karar verebilir.
Vermelidir de... Çünkü %10 barajı nedeniyle 85.000 oyu çöpe atmak demokrasinin dibine dinamit koymaktır.
Çözüm basittir. Yolunu da anlattım. Hukuk isterse bir yolunu bulur.
Çekirgelik
Sağduyusu olanlar için her şeyin bir faydası vardır. La Fontaine
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder