22 Haziran 2011 Çarşamba

Hukuk size işlemez mi?

Hatip Dicle olayında öncelikle bir “bile bile lades” durumu var. En başta Hatip Dicle’nin kendisi kendi durumunu biliyor. Adaylık başvurusunda bulunduğu sırada yasal olarak milletvekili seçilme yeterliği yok. Çünkü Anayasa’nın 76. maddesine göre, “... terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.”
Hatip Dicle’nin mahkûmiyet kararı 22 Mart’ta Yargıtay tarafından onanmış. Adaylık başvurularının başlamasından yaklaşık bir ay önce kesinleşen bu karar yerel mahkemeye gönderilmiş, ancak henüz UYAP’a işlenmediği için Dicle’nin sabıka kaydında yer almamış. Anlayacağınız, Hatip Dicle milletvekili seçilme yeterliğini haiz bulunmadığını YSK’dan gizlemiş. Muhtemelen “seçildikten sonra nasıl olsa bir şekilde çözüm bulunur, olmazsa bedavadan bir kriz çıkmış olur” diye düşünmüş.
Peki, YSK Hatip Dicle’nin durumundan ne zaman haberdar olmuş? Seçimden üç gün önce, 9 Haziran’da Milliyet gazetesinde söz konusu mahkûmiyet kararıyla ilgili bir haber çıkmış, “Dicle seçilse bile milletvekili olamayacak” diye. O haber üzerine Dicle’den savunma istemiş YSK.
Savunma istemek yerine, kamuoyuna Hatip Dicle’nin hukuki durumu açıklanıp, “seçilse bile milletvekili olamayacağı” bildirilseydi daha iyi olurdu. YSK burada hatalıdır. Ama BDP sözcülerinin “halkın iradesi gasp ediliyor” anlamındaki açıklamaları kabul edilemez. Hatta kendilerine şunu söyleyen çıkabilir: Halkın iradesinin tecelli etmesini istiyor idiyseniz, milletvekili adaylarınızı yasal seçilme yeterliğindeki kişiler arasından belirlerdiniz. Hukuken milletvekili seçilme yeterliğini taşımayan birini aday yapmakla bu sonucu hazırlayan sizsiniz!

***
Bir siyasetçinin hapishanede olması sevinilecek bir durum değil. Halkın oy vererek seçtiği bir kişinin milletvekili olamaması da kötü. Ama bu ülkede bir hukuk sistemi var. Bunun işlemesi gerekiyor. Kimsenin ayrıcalığı da olmamalı. Aday gösterdiğiniz kişi milletvekili seçilme yeterliği taşımıyorsa, yapılacak bir şey yok.
BDP’lilerin YSK kararını hükümete mal etmeleri de büyük haksızlık. Seçimden kısa bir süre önce illerin milletvekili dağılımını değiştirerek, akabinde gurbetçi vatandaşların bulundukları ülkelerde oy kullanmalarına izin vermeyerek muhtemelen AK Parti’nin sandalye sayısının 330’un altında kalmasına yol açan YSK’nu hükümetin yönlendirdiğini iddia etmek olacak şey değil.
***
Hatip Dicle kararının yasalara uygun olmadığını düşünebilirsiniz... Veya bu yasaların hukuka veya vicdana uymadığını iddia edebilirsiniz. Ama “ben yasa masa tanımam kardeşim, dökerim çoluk-çocuğu sokağa, söke söke alırım hakkımı” derseniz, olmaz. Ona izin vermezler.
2002’de Tayyip Erdoğan benzer bir yasal kısıtlama yüzünden AK Parti Genel Başkanı olarak partisinin listesinde yer alamadı. O gün AK Parti ülkedeki her üç kişiden birinin oyunu alıyordu. Ama hiç kimse yapılan haksızlığı protesto etmek için ne sokağa çıktı, ne kepenk kapattı ne de başka bir şey yaptı. Zaten sorun da Meclis’te çözüme kavuşturuldu.
BDP’lilerin de aynı yolu seçmeleri gerekir. Yoksa demokrasi ve hukuk talepleri hiçbir şekilde inanırlık kazanamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder