Beşar Esad uzun süredir beklenen konuşmasını yaptı. Türkiye’ye sığınanlara ‘geri dönün’ çağrısında bulunurken, eskimiş reform vaatlerini de konuşmasında aralara serpiştirdi. Bana sorarsanız Esad’ın konuşması olayların sakinleşmesi yönünde bir umut vermekten ziyade kaos ve anarşinin daha da artacağının habercisi gibiydi. Çünkü Esad sorunun temel nedenlerine girmekten ziyade ülkesinin dört bir yanına dağılmış ‘mikroplar’dan bahsetti. Sorunu sadece dış güçlere ve ‘kandırılmış birkaç hastalıklı beyin’e bağlamak felakete davetiye çıkarmaktır. Bunu hem diğer Ortadoğu örneklerinden biliyoruz, hem de geçmişte ağır bedeller ödeyerek yaşadığımız Türk tecrübesinden biliyoruz. Kısacası Suriye’de daha çok çatışma, hatta bir iç savaş beklemek çok da abartı olmayacaktır.
Aslına bakarsanız Beşar Esad sadece muhalif göstericilerden de korkmuyor. Onun asıl korkusu kendisini ‘muhaliflere karşı fazla yumuşak’ bulan yakın çevresinden gelebilecek bir askeri darbe. Bu nedenle olaylar tırmandıkça Esad da ister istemez daha çok şiddete sarılacaktır.
Hıristiyanlar Esad’ı destekliyor
Suriye 22,5 milyon nüfusuyla neredeyse 4 Libya büyüklüğünde bir ülke. Ülkenin % 90’ını Araplar oluşturuyor. Ancak Araplar Sünni, Nusayri (Arap Alevisi) ve Hıristiyan olarak temelde üç ayrı dini gruba bölünüyorlar. Mevcut Esad Yönetimi bir tür Esad ailesine ve nüfusun % 10’unu bile oluşturmayan Nusayri mezhebine dayanıyor. Ancak son olaylarda Hıristiyan Araplar ve Ermeniler de yönetimin yanında duruyor. Böylece Esad’ın arkasındaki sosyal taban % 25’i buluyor. Buna bir de hali vakti yerinde olan Sünniler eklendiğinde Şam kendisini daha güvende hissediyor. Şu anda dengeleri asıl belirleyecek olan Sünni orta sınıfın alacağı tavır. Fakat şurası kesin, eğer olaylar çığırından çıkarsa çok kanlı bir iç savaş yaşanacak. Belki Lübnan’ın 1970’lerde yaşadıklarını Suriye şimdi yaşayacak. Çünkü ülkede bir iç savaş için her türlü gerekçe ve zemin mevcut.
Suriye, Türkiye’yi içine çekiyor
Suriye patlamaya hazır bir kazan gibi fokurdayıp dururken, binlerce mülteci de sınırımızda yığılmaya devam ediyor. Katliam ve işkenceden kaçan bu insanların Şam’da yönetim değişmeden geri dönmeleri imkânsız gibi duruyor... Mültecilerin sayısı şimdiden 10.000’i aştı. Sınıra akın edenlerin sayısı yarın yüzbinlerce olursa ne olacak? Kısacası Suriye’deki karmaşa Türkiye üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Türkiye’nin tek başına mülteci akını ile baş etmesi imkânsız hale gelebilir ve Ankara Suriye’nin içişlerine karışmak zorunda kalabilir. İsrail kaynaklı bazı internet siteleri Türkiye’nin Suriye’ye girmeye hazırlandığı yönünde yönlendirici haberleri yaymaya başladı bile. Fakat Suriye girilmesi kolay, çıkılması çok zor bir ülke. Suriye’ye girmek demek Lübnan’a ve Ortadoğu’nun çıkılması neredeyse imkânsız diğer dehlizlerine de girmek demek. Bu nedenle Türkiye sorunu bir noktadan sonra uluslararası hale getirmek ve sorumluluğu diğer ülkelerle paylaşmak zorunda. Diğer taraftan Afganistan ve Libya örnekleri Türkiye’yi kara kara düşündürüyor. Aynı hataların yanı başında tekrarlanması halinde Türkiye çok ağır zararlar görebilir. İşte bu nedenle Türkiye dış müdahaleye Libya’da uzun süre direndi. Türkiye yine aynı nedenle Suriye’de dış müdahaleye de direnebildiği kadar direnecektir. Ancak, bu konuda Suriye’nin desteğine ihtiyaç büyük. Bundan dolayıdır ki Ankara’nın şu sıralar en önemli derdi Suriye’nin bu krizden nasıl barışçıl yöntemlerle çıkacağına dair reçeteler hazırlamak. Ankara Şam’ı ikna etmeye çalışıyor. Şam ise yaşananların ve bazı ‘dostları’nın da etkisiyle Türkiye’ye olan güvenini sorguluyor. Daha önemlisi Suriye de, Türkiye de çok iyi biliyor ki Şam Yönetimi’nin bu saatten sonra reform yapabilmesi çok zor. Son söz olarak denebilir ki Suriye her geçen gün bataklığa dönüşüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder