Seçime 4 gün kala, yabancı medya Başbakan Erdoğan’ı “Otokratik” bir yönetim kurmakla eleştiriyor.
Yani, “tek kişilik yönetim.”
Görünürde parlamento ve hükümet var ama, bu tür yönetimlerde padişahlık (krallık, diktatörlük) gibi tek kişinin sözü geçiyor.
Onun dediği kanun oluyor, var olan kanunlar ise onun dediği gibi yorumlanıyor.
Bir kısım yandaş medya ise hâlâ başbakanı savunuyor.
Oysa o, eski yandaşlarına “namert” diyor!..
İngiliz ve Amerikan medyasının (The Economist, The New York Times, The Observer) ağır eleştirilerine yandaş kalemlerden Nuray Mert’ten sonra Mehmet Altan da katıldı.
Altan, Star gazetesindeki köşe yazısında (06.06.2011), “Erdoğan’ın baskıcı yönetim kurduğunu” kabul ederek, adına “baskıcı muhafazakârlaşma” diyor.
Bunun “demokratikleşme” olmadığını, Başbakanın “özeleştiri” yapması gerektiğini ve asıl olanın “bizde konuşulmayan” hukuk olduğunu vurguluyor.
Ama önceki gün katıldığım Med-Cezir programında Nagehan Alçı hâlâ başbakanı savunuyor!..
30 Yıllık pilotun açıklaması
Pazartesi gecesi Beyaz TV’deki Latif Şimşek’in programında yine “Kâbe’ye karşı şampanya” reklamı gündeme getirildi. (THY’nin Skylife dergisindeki bu reklamı ilk ben ortaya çıkarmıştım.)
Genç gazeteci Alçı, ısrarla “İslâmi Şampanya!” tezini savundu. Gazetesi Akşam’ın o günkü manşeti de ne hikmetse “Alkolsüz şarap!” idi.
Atatürk devrimlerine ve Cumhuriyete karşı çıkanların sürekli kullandığı bir “İskilipli Atıf Hoca” var.
Onu sordum.
Atıf Hoca, “Frenk Mukallitliği” (Gavur Taklitçiliği) adlı kitapçığında “Batıya özenmenin, gavurlaşmak olduğunu” ileri sürüyor ve ağır eleştiride bulunuyor. Şarap ya da şampanyanın alkolsüzünü (!) yaparak Kabe’ye karşı reklam etmeyi Atıf Hoca mantığıyla nasıl açıklayacaklarını sordum.
Laf kalabalığı ile yanıt aldım.
Her neyse, o sırada aldığım bir e-postayı paylaşarak konuyu kapatayım:
“Hulki Beyciğim,
Orada içki olmaz diyor Latif Şimşek. Ben 30 senedir havacıyım ve .... havayollarının, ki .....’ya aittir. Suudi Arabistan’a hac uçuşları yaptık. Suudi Arabistan’da ’under table’dediğimiz şekilde içkinin padişahını bulursunuz ve içersiniz. Nagehan hanımın telaşla ’alkolsüz’diye bağırması inanılmaz bir koruma ve kollama sanatına döndü, komik oldu. Teşekkürler. (İsim, telefon)”
?
Üçüncü kez katıldığım Med-Cezir programında, Pazar günkü 32. Gün programına da değindim.
M.Ali Birand’ın Başbakan Erdoğan’ı ağırladığı Kanal D’deki programda ilginç açıklamalar oldu.
Beyaz TV’de bunlara yanıt verilemedi.
Neydi onlar?
Başbakanın öfkesi.
Recep Tayyip Erdoğan, kendisini uzun süre koşulsuz destekleyen gazeteci Nuray Mert’e “namert” demesini savunurken ısrar etti: “Ben önce düşünürüm, sonra konuşurum.”
“Hesap ederek söyledim.”
“Dersim’de bizim yaptığımız .... “, “Dersim’le yan yana getirmek suretiyle...
Allah aşkına söyler misiniz?
Türkiye Cumhuriyeti başbakanının sürekli söylediği “Dersim” diye bir kentimiz var mı?
81 kentimizin hangisi Dersim?
Cumhuriyet’in 100. yılını hedefleyerek “Hedef 2023” diye ilanlar veren Cumhuriyetin başbakanı, Cumhuriyet’te olmayan bir kenti nasıl telaffuz eder?
Nagehan Alçı ve Latif Şimşek, “Halk öyle telaffuz edip rahatlıyorsa böyle demenin ne sakıncası var” gibi savunmaya geçtiler.
Ben de dedim ki, “O zaman İstanbul’a da Bizans ya da Konstantinopolis mi diyeceksiniz?”
Ve sordum, “Dersim neresidir?”
Herkes sanıyor ki, Tunceli’nin eski adı Dersim’dir.
Öyle değil.
Erdoğan, o programda “Önceki başkan ÖSYM’nin içine etti!” gibi laf söyledi.
Birand üzerinde durmadı, diğer medya korkudan yazmadı, ben kulaklarıma inanamadım. Konduramadım.
Med-Cezir’de dedim ki, “12 Haziran seçimlerinden sonra gerçek Atatürkçülerin seçilememesi durumunda, dışarıda hiçbir muhalif ses kalmayacak.”
Şimdi böyle bir ortamda, seçimden önceki son seçim yazımla karşınızdayım. Pazar günü siyaset yazmak yasak.
Şimdiden son uyarımı yapmış oluyorum.
Özellikle Ankara 1. Bölgedeki seçmenlere.
Sesimizin çıkmasını istiyorsanız, güç sizde, oyunuzu ona göre kullanıp, yetki veriniz.
Yani, “tek kişilik yönetim.”
Görünürde parlamento ve hükümet var ama, bu tür yönetimlerde padişahlık (krallık, diktatörlük) gibi tek kişinin sözü geçiyor.
Onun dediği kanun oluyor, var olan kanunlar ise onun dediği gibi yorumlanıyor.
Bir kısım yandaş medya ise hâlâ başbakanı savunuyor.
Oysa o, eski yandaşlarına “namert” diyor!..
İngiliz ve Amerikan medyasının (The Economist, The New York Times, The Observer) ağır eleştirilerine yandaş kalemlerden Nuray Mert’ten sonra Mehmet Altan da katıldı.
Altan, Star gazetesindeki köşe yazısında (06.06.2011), “Erdoğan’ın baskıcı yönetim kurduğunu” kabul ederek, adına “baskıcı muhafazakârlaşma” diyor.
Bunun “demokratikleşme” olmadığını, Başbakanın “özeleştiri” yapması gerektiğini ve asıl olanın “bizde konuşulmayan” hukuk olduğunu vurguluyor.
Ama önceki gün katıldığım Med-Cezir programında Nagehan Alçı hâlâ başbakanı savunuyor!..
30 Yıllık pilotun açıklaması
Pazartesi gecesi Beyaz TV’deki Latif Şimşek’in programında yine “Kâbe’ye karşı şampanya” reklamı gündeme getirildi. (THY’nin Skylife dergisindeki bu reklamı ilk ben ortaya çıkarmıştım.)
Genç gazeteci Alçı, ısrarla “İslâmi Şampanya!” tezini savundu. Gazetesi Akşam’ın o günkü manşeti de ne hikmetse “Alkolsüz şarap!” idi.
Atatürk devrimlerine ve Cumhuriyete karşı çıkanların sürekli kullandığı bir “İskilipli Atıf Hoca” var.
Onu sordum.
Atıf Hoca, “Frenk Mukallitliği” (Gavur Taklitçiliği) adlı kitapçığında “Batıya özenmenin, gavurlaşmak olduğunu” ileri sürüyor ve ağır eleştiride bulunuyor. Şarap ya da şampanyanın alkolsüzünü (!) yaparak Kabe’ye karşı reklam etmeyi Atıf Hoca mantığıyla nasıl açıklayacaklarını sordum.
Laf kalabalığı ile yanıt aldım.
Her neyse, o sırada aldığım bir e-postayı paylaşarak konuyu kapatayım:
“Hulki Beyciğim,
Orada içki olmaz diyor Latif Şimşek. Ben 30 senedir havacıyım ve .... havayollarının, ki .....’ya aittir. Suudi Arabistan’a hac uçuşları yaptık. Suudi Arabistan’da ’under table’dediğimiz şekilde içkinin padişahını bulursunuz ve içersiniz. Nagehan hanımın telaşla ’alkolsüz’diye bağırması inanılmaz bir koruma ve kollama sanatına döndü, komik oldu. Teşekkürler. (İsim, telefon)”
?
Üçüncü kez katıldığım Med-Cezir programında, Pazar günkü 32. Gün programına da değindim.
M.Ali Birand’ın Başbakan Erdoğan’ı ağırladığı Kanal D’deki programda ilginç açıklamalar oldu.
Beyaz TV’de bunlara yanıt verilemedi.
Neydi onlar?
Başbakanın öfkesi.
Recep Tayyip Erdoğan, kendisini uzun süre koşulsuz destekleyen gazeteci Nuray Mert’e “namert” demesini savunurken ısrar etti: “Ben önce düşünürüm, sonra konuşurum.”
“Hesap ederek söyledim.”
“Dersim’de bizim yaptığımız .... “, “Dersim’le yan yana getirmek suretiyle...
Allah aşkına söyler misiniz?
Türkiye Cumhuriyeti başbakanının sürekli söylediği “Dersim” diye bir kentimiz var mı?
81 kentimizin hangisi Dersim?
Cumhuriyet’in 100. yılını hedefleyerek “Hedef 2023” diye ilanlar veren Cumhuriyetin başbakanı, Cumhuriyet’te olmayan bir kenti nasıl telaffuz eder?
Nagehan Alçı ve Latif Şimşek, “Halk öyle telaffuz edip rahatlıyorsa böyle demenin ne sakıncası var” gibi savunmaya geçtiler.
Ben de dedim ki, “O zaman İstanbul’a da Bizans ya da Konstantinopolis mi diyeceksiniz?”
Ve sordum, “Dersim neresidir?”
Herkes sanıyor ki, Tunceli’nin eski adı Dersim’dir.
Öyle değil.
Erdoğan, o programda “Önceki başkan ÖSYM’nin içine etti!” gibi laf söyledi.
Birand üzerinde durmadı, diğer medya korkudan yazmadı, ben kulaklarıma inanamadım. Konduramadım.
Med-Cezir’de dedim ki, “12 Haziran seçimlerinden sonra gerçek Atatürkçülerin seçilememesi durumunda, dışarıda hiçbir muhalif ses kalmayacak.”
Şimdi böyle bir ortamda, seçimden önceki son seçim yazımla karşınızdayım. Pazar günü siyaset yazmak yasak.
Şimdiden son uyarımı yapmış oluyorum.
Özellikle Ankara 1. Bölgedeki seçmenlere.
Sesimizin çıkmasını istiyorsanız, güç sizde, oyunuzu ona göre kullanıp, yetki veriniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder