22 Haziran 2011 Çarşamba

Osmanlı geri gelir mi?

Newsweek dergisinden Niall Ferguson Batı'yı ikaz ediyor.
Türkiye'nin gücünü göstermesiyle birlikte, yakında yeniden canlanmış bir Osmanlı İmparatorluğu ile karşı karşıya kalınabilirmiş!
Jeopolitik ve jeostratejik konumunu yıllar sonra layıkıyla değerlendirme eksenindeki Türkiye, istikbalinin Doğu-Batı ilgisini dengelemekte olduğunun farkında.
Bağrında hem Doğu'nun hem de Batı'nın rüzgârlarının estiğinin farkında.
Bu aktif stratejik dönüşüm Batı'yı ürkütüyor.
Yiğit düştüğü yerden kalkarmış ya.

Osmanlı'nın yıkıldığı toprakların parlayan tek yıldızı yine Türkiye'dir.
Batı, Ortadoğu coğrafyasını huzura kavuşturacak bir postmodern neo pax-ottomana (yeni Osmanlı barışı) anlayışının gerçekleşmesinden kaygı duyuyor.
Bölgesel ve küresel aktörlük hedefi, bu coğrafyanın sürükleyici liderliğini Türkiye'nin omuzlarına yükleyebilir ki, bu sürpriz bir durum değildir.
Negatif yönleri bir tarafa, ne Osmanlıymış düşünebiliyor musunuz?
Sultan Süleyman döneminde Fransa Krallığı'nın bütçesi 4 milyon altın, İngiltere Birleşik Krallığı'nın bütçesi 3,5 milyon altındı.
Aynı dönemde Osmanlı'da sadece Sivas vilayetinin bütçesi ise 20 milyon altın.
Bugünün küresel aktörü ABD, Osmanlı'yla mukayese edilebilir mi?
Sanmıyorum.
Devlet-i Aliyye'nin tarihi ve adı bile titretiyor zemini.
Ne mazinin türküleriyle avunan bir bedbaht ne de tarihini bütünüyle reddeden bir köksüzüm.
Fakat istikbalin çiçekleri geçmişin kökleriyle beslenir, bunu iyi bilirim.
Bir an dönüp baksanıza geçen solgun asırlara...
Hatırlayın...
Osmanlı akıncıları çok hızlı intikal ederler, çok süratli hareket ederlerdi.
1534 senesinde Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde, Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle görevli bir memuriyet kurulmuştu.
Bu memuriyet ne zaman kaldırıldı biliyor musunuz?
1956 yılında Viyana Belediye Meclisi'nin kararıyla.
"Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından, bu memuriyete lüzum kalmamıştır" denilerek katedraldeki memuriyet kaldırılmıştı.
Öyle bir ihtişam ki bu, gerçekten kolay unutulmaz.
Huzur ve sükûn mu dediniz?
1835 yılına kadar dünyanın en büyük kenti kabul edilen Osmanlı'nın payitahtı İstanbul'da, Kanuni Süleyman'ın hükümdarlık yaptığı 46 yıl boyunca sadece 1 cinayet vakası kaydedilmişti.
İngiltere'de 1508-1547 yılları arasındaki 39 senede 7200 kişi hırsızlıktan asılmıştı.
Osmanlı'da ise o yıllarda kapısını kilitleyen bile yoktu.
Devlet-i Aliyye'nin yükselme döneminde, Avrupa'da Osmanlı hayat tarzı ve modası oldukça etkiliydi.
Evlerinde ve malikânelerinde Türk köşesi bulundurmayan sosyete mensupları ayıplanırdı.
Batılı asiller, Osmanlılar gibi giyinerek balo ve merasimlere katılmakla övünürlerdi.
Günde 3 saat uyku uyuyup, tahta kaşıkla tek çeşit yemek yiyen, günde 8 saatini kitap okumaya ayıran bir Yavuz'u geçen asırlar unutturabilir mi?
İsmail Habip Sevük'ün dediğine göre Atatürk, onun adını "Hazreti Yavuz" diye anar, saygı duyardı.
Çocukluğunda bile kafesten uçurulan güvercinleri çift elle fırlattığı hançerlerle havada vuran Yavuz'u, Moşe Dayan da unutmamış.
1967'deki Mısır-İsrail savaşında; Mısır ordusu düşmanı İsrail askerlerini beklerken, İsrail ordusu bir anda Süveyş'in öbür yakasına geçerek dünyayı şaşırtmıştı.
İsrail Genelkurmay Başkanı Moşe Dayan bu muazzam zaferi basın mensuplarına şöyle açıklamıştı:
"Bu harekât, Yavuz Selim'in asırlar önce Mısır'ı fethederken uyguladığı harp planının kopyasıdır."
Osmanlı'da at ve eşeklerin çalışma saatleri padişah fermanlarıyla düzenlenirken, Avrupa'da insan hakları diye bir kavram yoktu.
Osmanlı'ya bağlı bir memleket olan Romanya'nın ünlü çocuklarından Panait Istrati (Kodin'in yazarı), dünyanın en özgür diyarı olarak Osmanlı ülkesini göstererek, "Tanrı'ya ve padişaha çatmadıktan sonra orada her şeyi yapmak serbesttir" diyordu.
Devrinde Batı'nın özlediği bir demokratik formu gerçekleştirmişti Devlet-i Aliyye.
Sizce Osmanlı geri gelir mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder