22 Haziran 2011 Çarşamba

Moda, Karşıyaka... Ve yaldızı dökülen "seçkinci" yalanlarımız!

Geçen gün Moda'da durdum. O eşsiz manzaraya baktım. Ufuk çizgisini kesen Sarayburnu'na, Haliç önündeki baş döndürücü deniz trafiğine, Marmara'nın huzur veren ufuk çizgisine baktım!
Doyamadım.
Hele Fenerbahçe Burnu ve ötesinde kilometrelerce uzunluktaki sahil şeridinin görüntüsü öyle çekiciydi ki!
Dünyanın kaç şehrinde denizle kara böyle uyumlu bir biçimde iç içe geçmiştir! Yok denecek kadar azdır.
Ama şunu da söyleyin...
Dünyada benzer bir doğal konuma sahip şehirlerin hangisinde güzellik bu kadar umursamazca çarçur edilmiştir?
***
Maltepe Süreyya plajı, İdealtepe plajı, Suadiye plajı, Caddebostan plajı ve Moda plajı...
Bunların hepsinde denize girmişliğim, kiraladığım sandallarla civarlarında dolaşmışlığım var.
Sonra ne oldu?
Henüz ergenlik çağıma gelmiştim ki, deniz öldü. Daha doğrusu, gözlerimizin önünde öldürüldü. Ardından müthiş bir betonlaşma yaşandı.
Sorarsanız; "çağdaş uygarlık seviyesine sevdalı"ydık!
Sorarsanız; pek medeni, pek seçkin, pek aydındık!
Ama olup biteni kabullendik, hatta istedik bu hoyrat değişimi!
Çünkü büyüklerimiz para gelecek yerden tavuk esirgenmez diye düşünüyordu. Olan şehre oldu!
***
Günümüzün şehirli gençleri bilmiyor o süreçlerin nasıl yaşandığını.
Onların kafasında sanki birileri "dağdan gelip bayırdakini kovarken" şehri de mahvetmiş gibi bir izlenim yaratılıyor.
Oysa...
Bu değerbilmezlik "öteki"lerin işi değildi. Yalan bu!
Bu şehir 1980'lerde başlayan yoğun göçten çok önce, bizzat Cumhuriyet seçkinlerince mahvedildi.
Hani "biz Boğaz'ın serin sularında yüzerdik" diye ağlayanlar var ya...
Bakmayın, ikide bir "dağdaki çoban"dan şikâyet ettiklerine...
Ülkeyi yöneten ve yönlendiren onlardı. Oligarşinin temel ayağını oluşturuyorlardı ve sonunda yalılarının önünden akıp geçen Boğaz'ı bile pisletmeyi başardılar.
Durumu dehşetle fark ettiklerinde çok geç olmuştu. Şimdi suçu kimin üzerine atacaklarını bilemiyorlar.
***
Birkaç gündür, Engin Geçtan'la yapılmış söyleşileri kapsayan "Seyyar" adlı kitabı okuyorum.
Değerli psikanalist, yazar ve düşünür Geçtan İzmir Karşıyakalı.
Çocukluğunun
Karşıyaka'sını şöyle anlatıyor: "Sabah uyanıp pencereden baktığımda annemi tek başına denize açılırken görürdüm. Öğleye doğruysa, diğer komşularla birlikte denizde çoluklu çocuklu bir şenlik yaşanırdı."
Sonra ne oldu?
İzmir Körfezi öldü. Karşıyaka'da denize girmek hayal oldu. Kıyılardaki güzel yapılar yok oldu.
Kimler zamanında mı?
Henüz "pek Batılı, pek çağdaş, pek medeni ve pek idealist kesimimiz" şehrin ve ülkenin iktidarını elinde tutarken tabii ki!
Anlayacağınız, deniz bilmeyenler değil, denizle haşır neşir olduğunu zannedenler kıyıların değerini bilemedi.
***
İşin özü şu...
Bu ülkenin yakın geçmişini samimiyetle öğrenmek ve geleceğini düşünmek isteyenler için...
Artık sadece siyasal yalanların yaldızları bir bir dökülmekle kalmıyor!
Resmi ideolojinin gündelik hayata ve şehir kültürümüze dair uydurduğu modern masallar da yıkılıyor!
Yani... Doğru yoldayız!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder