23 Haziran 2011 Perşembe

Hep aynı taktik: Statüko ortalıyor BDP golü atıyor

Türkiye hakikaten zor bir işi başarmaya çalışıyor: 1920'lerde kurulmuş... 1930'ların diktatörlükler çağında pekiştirilmiş bir ulus devletten... Demokratik ve sivil ilkelere göre yeniden organize olmuş bir çağdaş devlete geçmeye uğraşıyor.
Bu tarz düzen değişiklikleri, demokrasinin ve hukukun askıya alındığı devrimlerle ya da komşunun komşuyu boğazladığı iç savaşlarla yapılabiliyor genellikle...
Tabii bizde de bir savaş sürüyor 30 yıla yakındır ama kitaplardaki tanıma tam anlamıyla oturan bir iç savaş değil bu...
Türkiye, demokrasi ve hukuku askıya almadan dönüşümü başarmaya çalışırken, ister istemez "eski-yeni çatışması" yaşıyor.
***
Çok değil beş yıl önce, muvazzaf bir orgeneralin savcılarca sorgulanması ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanması sadece bir hayaldi.
Özellikle Ergenekon ile Balyoz soruşturma ve davalarını yürüten yargı, "yeniyi" temsil ediyor. Çünkü yeni düzende, askeri vesayet bitmiş olacak, hukuk devletinin gereği olarak herkese "dokunulacak."
Yüksek Seçim Kurulu ise bu süreçte "eskinin" yanında. Siyasetin önünü tıkayan kararlar alıyor; zaten gergin olan ortamı, daha da geriyor.
Seçim öncesinde bağımsız adaylara çıkardığı engel ya da Hatip Dicle olayı gibi tansiyonu zıplatan kararları bir an için unutalım...
Gurbetçilerin bulundukları ülkelerde oy kullanmasına YSK'nin izin vermemesi, başlı başına bir hukuk skandalıydı. Sineye çekildi...
Bu olaylar, yargı bürokrasinin bir bölümünün değişime ayak uyduramadığını; hâlâ 1982 Anayasası'nın faşizan özelliklerini ve Vesayet Rejimini savunduğunu gösteriyor.
***
O halde yapılacak olan belli:
Demokratik Anayasa taraflısı güçler seferber olacak. Her şey Meclis'te "tabusuz, yasaksız, kırmızıçizgisiz" bir biçimde tartışılacak. (Toplumda zaten epeydir yoğun biçimde konuşuluyor.)
Buradan elde edilen fikirler Yeni Anayasa'da yerini alacak...
Bu süreci başlatabilmek için de, önce milletvekillerinin yeminlerini etmeleri gerekiyor. Yani o faşizan yemini değiştirmek için, bağrına taş basıp o faşizan yemini etmek şart!
Ama daha o noktaya dahi varamadık:
Hatip Dicle kararı BDP'lileri... Ergenekon Davası'ndan tutuklu Mehmet Haberal ile Mustafa Balbay'a ilişkin ret kararı ise CHP'lileri çileden çıkardı.
CHP'lilerin statüsü değişebilir. Hatip Dicle gerginliği ise sürmeye, hatta büyümeye aday.
Bugünkü manzara, seçim öncesinde kurulan ittifakların sürdüğünü gösteriyor.
***
BDP ise ittifakın "mızrak ucu" durumunda:
Sadece AK Parti'ye saldırsalar neyse... Doğrudan demokrasinin bir numaralı kurumu olan, olmazsa olmazı niteliğindeki Meclis'e saldırıyor Kürt siyasetçiler.
BDP'lilerin derin bir hayal kırıklığı yaşamaları gayet normal. Ben de olsam, fena halde kırılırdım.
Ancak bu kaosa yol açanlar, devasa bir halk desteğini arkasına almış AKP ile de arası iyi olmayan kurumlar. Başbakan Erdoğan'ın Meclis hayatı, bunların yaptığı sert faullere "Ya sabır!" demekle geçti.
Velhasıl, statükocular hariç kimsenin hoşnut olmadığı bir kurum YSK. Bir an evvel değiştirilmesi gerekiyor. Nerede? Elbette Meclis'te.
Ama pireye kızıp yorgan yakarak... YSK'ye kızıp Meclis'i boykot ederek... Neyi, nasıl değiştireceksin?
Ancak benim tezimi biliyorsunuz: BDP'nin stratejisine uygun bir atmosfer bu...
Bir an için sarsılan BDP'lilerin... Hatip Dicle travmasını kolayca atlattıklarını düşünüyorum ben...
Şu anda gayet iyi tanıdıkları, bildikleri ve hatta sevdikleri bir ortamdalar:
Gerginlik... Çatışma... Belirsizlik...
Bu durumu sürdürmek isteyeceklerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder