23 Haziran 2011 Perşembe

Kafam Türkiye kadar karıştı

YSK, Diyarbakır’dan bağımsız milletvekili seçilen Hatip Dicle’nin vekilliğini, seçim öncesinde aldığı kesinleşen 1 yıl 8 aylık hapis cezası nedeniyle iptal etti ve Türkiye şu sırada büsbütün karıştı. Bölücüler “kaos” -kıyamet- sinyalleri veriyorlar. Gerçi bu kararın muhtemel bir iç savaşa sebep olacağını iddia ediyorlar. Aslında “kıyamet” kararı Apo tarafından çok önce verilmiş ve ilan edilmişti; ama şimdi YSK’nın bu kararıyla kuvvetli bir bahane daha buldular. Akılları sıra, ülkede tehlike, kargaşa arttıkça, kamuoyu ve dünya kamuoyu önünde haklı çıkacaklar...

***

Fakat genel durum bu kadar basit, tek taraflı değil; eş zamanda Engin Alan’ın, Mehmet Haberal’ın ve Mustafa Balbay’ın da seçildikleri halde, milletvekilliklerinin iptal edilmesi ihtimali var... Bir bakıma “eşit hukuk, eşit adalet, eşit muamele” denebilir. Ama, Dicle’nin kişiliği, durumu, suçları; Haberal’ın, Balbay’ın, Alan’ın durumları ile kıyaslanabilir, onlar Hatip Dicle ile aynı kefeye konulabilir mi?
Ama gelin görün ki olayın hukuki yönleri bir tarafa, halkın oylarıyla seçilmesi, “atanmış” yargı tarafından yok sayılabilir mi? Bu konu zaten çetrefilli... Hukuk, Anayasa, kanun maddeleri ve şekil çelişkili. Hukuk bilginleri içinden çıkamıyorlar...
Benim tecellime bakın ki, ben Hatip Dicle gibi bölücülerin, PKK vekillerinin TBMM’de yer almalarına karşıyım ama, onun seçilme hakkını savunmak, iptal kararına karşı çıkmak zorunda kalıyorum... Kafam, şu sırada Türkiye kadar karışık!..

***


Hukuk ve kanunlarla adalet her zaman örtüşüyor mu? Yargının kararları her zaman adilane olmasa da, siyasi sebepler ve çıkarlar için, hatta ülkede kargaşaya engel olmak için yok sayılabilir mi? Esasen çetrefil olan bu sorular... Ülkemiz, bugün her zamankinden fazla çetrefil, paradoks!..
AKP iktidarının “Yargının tasarrufudur” diye yargıya müdahale ettiği ve son “kör göze parmak” savcı ve yargıç atamalarından belli oldu... Kimse Hatip Dicle, Haberal, Balbay ve Alan hakkındaki iptal kararlarında iktidarın “parmağı” olduğunu inkar edemez... Sabıka sicili bozuk!
Fakat bu son kararlardan sonra bölücülerin “Kaosa engel olamayız. Son karar Öcalan’ındır” diyerek Meclis’e girmemek tehditleri de asla kabul edilemez. Hele bu adamlar yalancıktan şeref ve namusları üzerine yemin edeceklerini açıklamışlar, devlete meydan okuyor ve tehdit ediyorlarsa, namus ve şerefleri üzerine yemin edeceklerini açıklamışlarsa...

***


Olayın siyasi tarafı böyle.. Hukuki yönlerine gelince, YSK’yı “barış sürecini sabote etmek” le veya “yasalara uygun olsa bile meşruiyetten yoksun karar vermek” le suçlamalarıdır.
Bir defa yargıçlar başka davalarda, hatta adi suçlarda kararlarının siyasi ve toplumsal neticelerini öngörmek zorundadırlar. Mesela bir davada sanıkların yakınları arbede çıkarırlar diye düşünmeli midirler.. Bu davada kaosu önlemek için, en azından dikkatli olmalı mıdırlar? Bu sorunun cevabı da ikilemli bir açmaz. Böylece, sübjektif davranırlarsa, hangi yönde karar verirlerse versinler siyasi komploya, siyasete alet olmakla suçlanabilirler.
Bu durumun sebebi ve sorumluları hele son yıllarda yargıyı ve hukuku kötüye kullanmış ve şaibe altında bırakmış olanlardır.
Ancak, gelinen şu noktada, en âkil adamların içinden çıkamayacakları durum artık akademik, hukuki tartışma konusu olmaktan çıktı... “Kaosa”  -PKK kıyametine- gerekçe oldu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder