23 Haziran 2011 Perşembe

YSK'nın çöküşü!

AKP ile kurumların çöküşü devam ediyor.
Son olarak Yüksek Seçim Kurulu tartışılır kurumlar listesine eklendi.
Evet özgür seçimin teminatı olan YSK son dönemde tabir yerinde ise tarumar
oldu.
Hatırlayın, yanlışlar seçim öncesinde
başladı.
YSK önce bazı isimlerin aday olamayacağını açıkladı.
Tepkiler sokağa taşınca tornistan yapıp birden olabilir deyiverdi.
İşte bu popülizm ya da  çark ediş YSK’nın karizmasını yerle bir etti.
Öyle ya hukuk tepkilere göre değil, yasalara göre hareket eder ama, YSK bu evrensel olguyu  çiğneyerek kendi inandırıcılığında gedikler açtı.

Keşke bu olay bir yol kazası olsaydı ama öyle değil!
YSK benzer bir yanlışı Hatip Dicle olayında yine sürdürdü!
Önce Dicle’nin adaylığına suskun kaldı, sonra seçilince   yazılı kuralı hatırladı.
Son noktada YSK haklı, yasalar uygulanıyor ama adaylık izni neyin nesi?
Adamı, yani Hatip Dicle’yi mazbatayı alır noktasına getirmek neden?
Şimdi seçim yapılmışken birinden alıp AKP’ye vermek doğru mu?
BDP şimdi bütün bölgede ve hatta kamuoyunda  milletvekilliğimizi çaldılar demez mi?
YSK, BDP’ye böyle bir istismar imkanını nasıl verir?
Tekrar ediyoruz: YSK’nın bu olaydaki tavrı doğru, lakin seçim arefesinde attığı geri adım inandırıcılığını zedelediği için  alınan son karara  kuşku ile bakılıyor.
YSK’nın bu olaydaki yanlışı yukarıda işaret ettiğimiz gibi Dicle’nin seçime girmesine oluru vermesidir ki bu hadiseyi sicilini bilmiyorduk gibi bir savunma ile aşamaz; zira Hatip Dicle sıradan biri değil, isterse YSK o bilgiye ulaşırdı.
Görüyorsunuz, AKP ile beraber tarafsızlığına gölge düşmeyen kurum kalmadı.
Bir devleti çökertmenin olmazsa olmazı kurumların tartışılır hale gelmesidir.
Söyler misiniz, AKP ile beraber tartışılmayan tek bir kurum kaldı mı?


ÇELİŞKİLER ZİNCİRİ

Önce Libya’ya, sonra Suriye’ye ihanet!
Çok değil birkaç ay öncesini hatırlayın!
Tayyip Erdoğan, Libya’da Kaddafi’nin elinden insan hakları ödülünü alırken bugünler hayal bile edilemezdi.
Aradan 6 ay bile geçmeden Tayyip Erdoğan şimdi elinden ödül alıp methiyeler düzdüğü Kaddafi’ye ölüm kusuyor, yani NATO  taarruzlarına komuta merkezliğini yapıyor.
Peki nedir bunun adı, baş eğme mi, riyakarlık mı, başka bir şey mi?
Öyle ya, önce NATO’nun Libya’da ne işi var deyip güya gürleyeceksiniz, ama hemen sonrasında Obama’dan  gelen telefon üzerine Libya’da katliam yapmaya karar veren NATO’nun bizatihi  merkez üssü olacaksınız!
Tarihsel ironi sadece Libya örneği ile sınırlı değil!
Benzer şeyler Suriye bağlamında da yaşanıyor.
Evet, Tayyip Erdoğan’ın kardeşim dediği ve kısa süre içinde takdire şâyan ilişkiler kurduğu Suriye ile Başkanı Beşar Esad’a  karşı şimdi tıpkı Kaddafi benzeri tutumlar takınılıyor.
Sebep yine aşikâr, Obama’nın telefonu ve ABD’nin talebi  ya da dayatması!
Fotoğraf o  kadar net ki hiç kimse hayır öyle değil diyemiyor!
Durum bu ise soruyorum, Türkiye ve Tayyip Erdoğan’ı nasıl tanımlamak
gerekiyor?
Türkiye ABD’nin  mandası ve  Tayyip Erdoğan bendesi  midir?
Değilse, nedir bu jokerlik ve Truva
atlığı?
Bakın Suriye haklı  olarak Türkiye’nin ABD yörüngesine oturmasına isyan
ediyor.
Aynı şekilde hem İran hem de Rusya tepkili!
Sakın  ABD’nın yanında onlar da kim demeyin!
Türkiye’nin üretimi dahil her şeyi bu iki ülkeye bağlı!
Nasıl mı?
Enerjide bu iki ülkeye esiriz de ondan!
Rusya  ve İran doğalgaz vanasını kapattığı an, doğalgazdan elektrik üreten santrallerimiz durur ve bütün fabrikalarımız kepenk indirir.
Görüyorsunuz, yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal durumundayız!
AKP’nin övündüğü ve milletimizin yüzde 50 ile onay verdiği dış politikamız işte bu seyirdedir.. Mübarek olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder