13 Haziran 2011
Bunun dünyada başka örneği var mı bilmiyorum ama CHP hem gelişiyor, hem değişiyor, hem de tuhaf bir biçimde yerinde sayıyor.
Kemal Bey’in oy kullanabilmiş olması, bir “gelişme işareti” mesela.
Nasıl mı?
Sandığa gitti çok şükür... Gidebildi...
İsmini listede gördü... Oy pusulasını ve üstten basmalı mührü aldı, kabine girdi, enlemesine masaya yaydığı pusulada CHP’nin yerini aradı, dördüncü sırada buldu, bulduğu yeri kaybetmemek için parmağını üzerine bastırdı, mührü dikkatle tutarak CHP ambleminin altındaki yuvarlağın üzerinde “hizaladı” ve hızlıca bastırdı, “evet” yazısını görünce pusulayı katlayıp zarfa koydu, gülümseyerek kabinden çıktı.
O sırada kameralar görüntü alıyordu.
Zarfı şeffaf sandığa bırakırken, bir kez daha gülümsedi. Oh be!
Bir işi daha “başarıyla” neticelendirmişti.
Ne yalan söyleyeyim, ben Kemal Bey’i, oy kullanırken, çok başarılı buldum.
CHP’nin, oylarını artırmış olmasını da “başarı” hanesine kaydetmek lazım.
Diyorum ya, parti hem gelişiyor, hem değişiyor.
İlk kez, bir seçimde, klasik muhalefet kalemlerine abanmadılar; “laiklik, çağdaşlık, cumhuriyetin değerleri, Türkiye’ye irtica geliyor, AK Parti din devleti kurmak istiyor” gibi laflar etmediler.
İki şey yaptılar:
BİR: Tahkir ve tezyif sanatını konuşturdular; “deli”, “kalpazan”, “angus sığırı”, “Statükocunun Allah’ı” vs gibi... Sahip psikolojisinin ittiği ruh haletinin dışına çıkamadılar; dolaylı da olsa, “CHP, seçkinlerin partisidir” imajını pekiştirmiş oldular
İKİ: Proje açıkladılar.
Uzaktan uzağa “Cem Uzan projelerini” çağrıştırsa da, toplumda karşılık buldu... Aynı “projeler” 2002 seçimlerinde de karşılık bulmuş, hiçbir
hazırlığı, hiçbir rasyonel temeli, hiçbir ideolojik altyapısı bulunmayan nevzuhur Genç Parti’yi hatırı sayılır bir oy oranına (yüzde 7) ulaştırmıştı. Kemal Bey, “ucuz mazot, bedava elektrik ve aile sigortası” gibi vaat kalemleriyle, bu oyların yönünü kısmen CHP’ye çevirdi... Bunu da “gelişim” hanesine kaydetmek lazım.
Fakat, oylarını artırmış olmasına rağmen, bu seçimin kesin ve tartışmasız mağlubu yine CHP’dir.
Evet, Kılıçdaroğlu, 2007 seçimlerinin üzerine koydu, hiçbir zaman Baykal’ın ulaşamadığı, ulaşamayacağı bir oy oranını yakaladı ama kendi rüzgârıyla getirdiği oyların da epey altına düştü.
Mayıs 2010’da “Kılıçdaroğlu rüzgârı” yüzde 30’larla, hatta 30 küsurla ifade ediliyordu. Arkasına rüzgâr almış CHP’nin daha başarılı bir sonuç alması umulurdu ama böyle olmadı. Çünkü parti genetiğinden kopamadı, eskinin bütün kötü alışkanlıklarını tevarüs etti. Kaybetti...
Şunu söylemek lazım:
CHP hem kazanmıştır, hem kaybetmiştir.
Daha çok kaybetmiştir ama Kemal Kılıçdaroğlu’nu kazanmıştır.
Kılıçdaroğlu’lu CHP de, hiçbir zaman iktidarı yakalayacak çoğunluğa ulaşamayacak, kendi fasit dairesinde dönüp duracaktır.
Halk çünkü, “temelsiz vaatlere”, “içi boş laflara”, “eyyam siyasetine” oy vermiyor. Tercihini değişimden, istikrardan ve demokrasiden yana kullanıyor. Daha da önemlisi, sistemi açacak (şeffaflaştıracak) “sivil bir anayasa” istiyor.
İşin Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti boyutuna gelince...
Bu konuda ne söylenebilir ki?
Her şey ortada...
Kimi liberal aydınlarımızın görmediğini (görmek istemediğini) bu “cahil halk” görüyor; “oy katkısını” artırarak, değişimin yine ve her şeye rağmen, Erdoğan eliyle mümkün olabileceğini söylüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder