Hanımefendi “onur sınavı”ndan bahsediyor. Bu sınavı vermiş insanların rahatlığı ve pişkinliği içinde... BİR:
Bir internet sitesinin (Gazeteciler.com’un) “Ahmet Kekeç Nuray Mert’e namert dedi” değerlendirmesi gerçeği yansıtmıyor. Bir de tutup “haftanın kaybedeni” ilan etmişler. Ben kimseye namert demedim. Sadece, “Mert dayanır...” diyen romantik arkadaşın, zımnen, Başbakan’a “namert” demiş bulunduğunu hatırlattım.
Başbakan’ın namert çıkışını diline dolayan eşhas, neden romantik arkadaşı görmüyor?
İKİ:
Nuray Mert, kendisine kol kanat geren Devlet Bahçeli’ye teşekkür etmiş.
Bana da bir teşekkür borcu olduğunu hatırlatmak isterim.
Konu siyaset sınıfına “intikal” etmeden 24 saat önce, bir televizyon kanalında, “hanımefendiye yönelebilecek maksadını aşan tepki ve yorumlara karşı tavrımı şimdiden koyuyorum” değerlendirmesinde bulunmuştum.
Meseleyi anlamadan kimin “kazandığına ve kaybettiğine” karar veren arkadaşlar, isterlerse arşivden bu kayıtlara ulaşabilirler.
Pazar gecesi de, yine bir televizyon kanalında, “Hanımefendiye yönelmiş, yönelebilecek herhangi bir baskı karşısında safımı seçiyorum, hanımefendinin söz söyleme hakkını savunuyorum” dedim.
Bu kayıtlara da arşivden ulaşılabilir.
Hayır, elbette Nuray Mert’ten teşekkür beklemiyorum. İnsan olsun...
ÜÇ:
Hanımefendinin söz söyleme hakkını savunurum ama yaptığı münasebetsizliği de yüzüne vururum. Bu da benim söz söyleme hakkımdır.
Bazıları muhalefet yapmakla belden aşağı vurmayı, iktidarın icraatlarını eleştirmekle pislik yapmayı birbirine karıştırıyor.
Hanımefendi de, “Dersim” göndermeli değerlendirmesiyle bu cürmü işlemiştir. Yani, pislik yapmıştır.
Hadi bir “Nazlı Ilıcak iyimserliği” kuşanıp empati yapalım ve “AK Parti, duble yollarla, bölgeye götürülecek şiddetin altyapısını hazırlıyor” sözünü mahut “güvenlikçi politikaların eleştirisi” sayalım.
Bu hükümeti mi güvenlikçilikle suçluyor Nuray Mert?
OHAL’i kaldıran, Kürtçe yasağına son veren, devletin 80 yıllık asimilasyon politikasını nihayete erdiren bu hükümeti mi güvenlikçilikle suçluyor?
Duble yollarla güvenlikçi politikalar arasında irtibat kurup bol keseden siyasi iktidara yüklenen hanımefendi, neden askeri politikaların yanlışlığına ilişkin tek satır yazmıyor?
Neden öldürülen PKK’lılara “leş” diyen komutanla ilgili yüksek volümlü bir çıkış yapmıyor?
Neden “Kürt jakobenizmi”ne toz kondurmuyor?
Neden “Kürtçe ezan” gibi saçmalıklara varan Kürt ulusalcılığının değirmenine su taşıyıp duruyor?
Kaldı ki, Kürt meselesinin güvenlikçi politikalarla çözülemeyeceğini söyleyen ve uygulamaya geçen ilk iktidar da, beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, bu iktidardır.
Hiç utanmadı mı “mert kadın” bu değerlendirmeyi yaparken?
Hiç vicdanı sızlamadı mı?
Hiç Allah’tan korkmadı mı?
DÖRT:
Buyuruyor ki hanımefendi, “haksızlık karşısında susamam, susarsam dilsiz şeytan olurum.”
Ben de ona sustuğu haksızlıkları hatırlatıyorum.
Hükümetin duble yollarla götüreceği “muhayyel şiddeti” diline doluyorsun ve istikbaldeki haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmayacağını söylüyorsun da, “somut ve mevcut haksızlıklar” karşısında (yurt baskınları, molotof kokteyllerle yakılan öğrenciler, öldürülen din adamları, PKK tarafından tehdit edilen Kürt aydınları, emirle açılıp kapatılan kepenkler, vs...) neden susuyorsun?
Kaldı ki, bugün empatiyle baktığın “Silahlı Kürt Mücadelesi” konusunda vaktiyle neler söylediğin/yazdığın arşivlerde kayıtlı... Bir gün bu kayıtları yüzüne vurmazlar mı sanıyorsun?
BEŞ:
Muhalefetini yap... “Sivil dikta” laflarını şurda burda gezdir... “Dünün mücahitleri müteahhit oldu” de... Darbelerle hesaplaşmayı “ergen çocuğun babasına duyduğu tepkiye” benzet... Yandaş şımarıklığından bahset...
Pislik yapma!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder